Sözlük anlamı küp ya da 4 köşeli cisim olan Kabe, Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından tahminen MÖ.800 yıllarında yapılmıştır. Kabe, Suudi Arabistan’daki Mekke şehrinde yer almaktadır. 13 metre yüksekliğinde, 12 metre boyunda ve 11 metre genişliğindedir. Bina taşlar örülerek yapılmıştır.
Kabe, yeryüzünde yapılmış olan ilk mescit ve ilk binadır. Allah’ın evi olarak bilinen Kabe’ye ayrıca Beytullah ya da Beyt-i Atik de denmektedir.
Kabe her yıl milyonlarca insanın hac ve umre ibadeti için buluştuğu kutsal bir mekandır.
Kabe baskını
Her din için kutsal yerler vardır ve bu yerler inanlar için dokunulmaz yerlerdir. Tarihte bunun için birçok savaş verilmiştir.
19179 yılında Müslümanların kutsal mekanı olan Kabe’de dehşet verici bir baskın olayı meydana geldi. Tüm İslam dünyasını derinden etkileyen bu baskın Suudi Arabistan tarihine de yön vermiştir.
Kasım ayının 20’sinde günün henüz erken saatlerinde hac vazifesini yapan 50 bin Müslüman sabah namazını kılmak için Kabe’nin avlusuna toplanmıştı. Bu topluluğun içinde 40 yaşlarında olan Cuheyman el Uteybi ve ona bağlı 200 kadar kişi de bulunuyordu.
Cuheyman el Uteybi ve yakındakiler namazın bitimi ile birlikte imamı darp ederek mikrofonu ele geçirdiler. Bu esnada dehşet verici başka bir şey daha oluyordu. Avlunun ortasında ruhlarını şad etmek için getirilen ölülere ait tabutların kapakları açılıyor ve içlerinden tabanca ve tüfek gibi silahlar çıkartılıyordu. Tüm silahlar hızlı bir şekilde Uteybi’nin adamları arasında paylaşılıyordu.
Uteybi’nin adamlarından birisi mikrofonu eline alarak daha önce yazılmış bir metni okumaya başladı.
“Müslüman kardeşlerim, bugün Mehdi’nin gelişini ilan ediyoruz… Adaletsizlik ve baskı altındaki dünya artık Mehdi’nin eliyle adil bir şekilde yönetilecek.”
Avluda hac ibadeti için bulunan binlerce Müslüman ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Uteybi’nin adamlarından Halid el Yami, “Mehdi’nin geldiğine alamet eden çok sayıda emare görüldüğünü” haykırıyordu.Ona göre Mehdi bugün aralarında dolaşmaktaydı. Mehdi’nin kim olduğu da belliydi. Muhammed el Kahtani.
Cuheyman el Uteybi adamlarından Kabe’nin kapılarını kapatmasını ve keskin nişancıların minarelerde pozisyon almasını istemişti. kapıda direnen olursa da vurmalarını emretmişti.
Görgü tanıklarına göre, Mehdi’ye bağlılığını ilk bildiren Cuheyman el Uteybi oldu. Daha sonra sırasıyla adamları Mehdi’ye bağlılık yemini etti. Bu esnada avludan “Allahu Ekber!” nidaları duyuluyordu.
Aslında daha hiçbir şey başlamamıştı. Yine de avluda bir kargaşa vardı, çünkü avluda Arapça bilmeyen binlerce kişi vardı. Şiddeti kesinlikle yasaklayan bir dinin en kutsal mabedinde yaşananlar, silah taşıyan insanları görmek ve hatta silahların ateşlendiğini görmek insanları şaşkına çevirmişti. Endişe ve korku içinde kapılara doğru ilerliyorlardı.
Bir saat içinde silahlı grup, ki terörist diyebiliriz, Mescid-i Haram’ın kontrolünü eline geçirdi. Bu aslında Suudi Arabistan’daki kraliyet ailesine karşı bir meydan okumaydı. Muhtemelen eylemin amacı da buydu.
Daha sonra yapılan araştırmada silahlı grubun Medine oluşumlu al-Jamaa al-Salafiya al-Muhtasiba (JSM) adlı hareketin üyeleri olduğu ortaya çıktı. Bu hareket Suudi Arabistan’da dini ve toplumsal değerlerin yozlaştığına inanıyordu. O zamanlarda krallık petrol geliriyle büyük bir refah içindeydi. Giderek tüketici bir toplum özelliği kazanarak önemli bir değişim geçiriyordu. Bu değişim radikal grupların hoşuna gitmiyordu.
Petrol geliriyle bolluk içinde yaşayan krallık, giderek tüketici bir toplumun hakimiyetine giriyordu. Otomobiller ve elektrikli aletler herkesin sahip olduğu sıradan şeyler olmaya başlamıştı. Kentleşme sürecine geçilmiş, kimi bölgelerde kadınlar ve erkekler aynı kamusal alanları paylaşır olmuştu.
Geçmişinde yasa dışı ticaret ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi dinen yasak suçları işleyip, daha sonra tövbe eden ve dine yönelen Uteybi, kendini bu davaya adayan ateşli bir lidere dönüşmüştü. Hareketin genç üyeleri, Uteybi’nin bu değişiminden ve liderlik karizmasından etkilenmişti.
İlginç bir ayrıntı daha vardı. Cuheyman el Uteybi tam 18 yıl kraliyet muhafız alayında komutanlık yapmıştı. Sahip olduğu askeri eğitim ve tecrübe bu baskını düzenlemesinde kuşkusuz işine yaramıştı.
Kraliyet baskını duyduktan sonra hızlı ve etkin bir tepki vermekte çok gecikti. Tabi bunda Veliaht Prens Fahd bin Abdülaziz el Suud’un Arap Birliği zirvesi için Tunus’ta ve Muhafız Alayı’nın başı olan Prens Abdullah’ın da Fas’ta olması etkili olmuştu. Baskın ile ilgili kararları alması gereken Kral Halid zaten uzun süredir ağlık sorunları yaşıyordu.
Suudi Arabistan polisi sorunu anlamakta zorlandı. İlk başta bölgeye gözlem için birkaç devriye gönderdiler. İşin vahameti bu devriyelerin kurşun yağmuruna tutulmasıyla anlaşıldı. Daha sonra Ulusal Muhafız Alayı birlikleri olay yerine gönderildi ve kısa sürede saldırıya geçtiler.
Bu esnada Cidde’deki ABD Büyükelçiği olaydan haberdar olmuştu.
İsyancıların belki de en kritik hamlesi minarelere keskin nişancı koymalarıydı. Bu sayede tüm tehditleri uzaktan net bir şekilde yok edebiliyorlardı.
Artık isyanın kolay bir şekilde bastırılamayacağı anlaşılmıştı. Mescid-i Haram’ın etrafı güvenlik şeridi çekildi. Özel birlikler ve silahlar olay yerine getirtildi.
İkinci gün öğleden sonra çatışmalar giderek şiddetlenmişti. Minarelere topçu ateşi yapılıyordu. Askeri uçaklar ve helikopterler artık Kabe’nin üzerinde uçuyordu.
“Minarelere doğru topçu ateşi başlamıştı. Havada sürekli helikopterler tur atıyordu. Askeri uçaklar tepemizde uçuyordu. Açık hedef olmamak için isyancılar halı ve lastikleri ateşe vererek koyu dumanların göğe yükselmesini sağlıyordu. Bir yandan da gizlenip Suudi askerleri tuzağa düşürüyorlardı. Avlu giderek kan gölüne dönüşmüştü. Şimdiden yüzlerce ölü vardı.
Suudi askerlerinin alışık olmadığı bir çatışmaydı bu. Adeta adam adama bir mücadeleydi. Çok dar bir alanda kısa mesafe içinde kurşunlar havada uçuşuyordu.
Krallığa bağlı ulema ekibi yani dini fetva veren ekip, isyanın bastırılması için orduya gereken her şeyin yapılması yetkisini vermişti. Bu muhtemelen Suudi askerleri cesaretlendirmek için yapılan bir şeydi.
Bu fetvada sonra minarelerdeki keskin nişancıları yok etmek için tanksavar füzeler ve ağır silahlar kullanıldı. Mescid-i Haram’ın kapıları zırhlı araçlar ile zorlandı.
İsyancıların da cesaret ve motivasyon aldığı bir şey vardı. O da biat ettikleri Mehdi’ydi. Mehdi olduğu iddia edilen Muhammed el Kahtani ve taraftarları muhtemelen Mehdi’nin ölümsüz olduğuna inanıyordu. Ama bu inançları fazla uzun sürmedi.
Ancak Muhammed el Kahtani’nin ölümsüzlüğüne olan inancı kısa süre içinde yerle bir oldu. Vurulmuştu. Ona biat edenler onu kurtarmak için koşuşturuyordu, ancak ağır ateş altında bunu başaramıyorlardı. Mehdi’nin vurulduğu Cuheyman’a iletildiğinde tepkisi bunun yalan olduğuydu. Çevresindekilere de inanmamalarını söylüyordu.
Suudi askerler tam altı gün sonra Mescid-i Haram’ın kontrolünü ele geçirebildi. Hayatta kalan isyancılar yer altındaki tünellere saklanmıştı. Halen Mehdi’nin ölmediğine inanıyorlardı.
Çatışmanın altıncı günüydü. Avlu’da hayatta kalan insanlar açlık ve susuzluk çekiyordu. Azalan suyu paylaşıyorlardı. Cesetlerden çok ağır kokular adeta nefes almayı zorlaştırıyordu.
Bu esnada daha henüz her şey bitmeden Suudi Krallığı zafer propagandası yapmaya başlamıştı. Ancak, hayatta kalan teröristler halen yakalanamamıştı. Muhtemelen onları ölü değil canlı ele geçirmek istiyorlardı. İşte bu nedenle Fransa Cumhurbaşkanı Valéry Giscard D’Estaing’den yardım istendi.
D’Estaing, BBC’ye yaptığı açıklamada, “Büyükelçimiz bana Suudi güçlerinin dağınık olduğunu, bu krizle nasıl baş edeceklerini bilmediklerini anlattı” diyordu. Fransa’nın bu krizdeki rolü ilk kez teyit ediliyordu.
Fransa Cumhurbaşkanı, yardım talebini kabul etti. Tabi işin ucunda bu olaydan etkilenen petrol piyasası vardı. Fransız anti-terör timi (Groupe d’Intervention de la Gendarmerie Nationale – GIGN) bu işle görevlendirildi. İslamın en kutsal mabedinde yardım etmek için bile olsa Batılı bir müdahalenin duyulması pek hoş karşılanmazdı. Bu nedenle operasyon gizli tutuldu.
Fransız anti-terör timi yakınlardaki Taif kentindeki bir otelde üslendi ve planlarını burada geliştirdi. Planlarına göre tünele gaz pompalanacak ve isyancılar dışarı çıkmak zorunda kalacaktı. Her 50 metrede bir çukur açıldı. Bu çukurlara gaz enjekte edildi. El bombaları kullanılarak gazın isyancıların olduğu noktalara yayılması sağlandı.
Ve Fransızların planı başarıyla sonuçlandı. Cephanesiz ve yiyeceksiz kalan saldırganların dayanacak gücü kalmamıştı. Önce Cuheyman ve peşinden de diğerleri teslim oldu.
Olaydan bir ay sonra ele geçirilen 63 isyancı sekiz farklı ilde idam edildi. Tabi ilk infaz edilen grubun lideri olan Cuheyman Uteybi’ydi.
Cuheyman el Uteybi’nin eyleminin Suudi Arabistan’da tüm modernleşmeyi engellediğini düşünülür. Örneğin, taleplerinden biri televizyondaki kadın sunucuların görevlerine son verilmesiydi. Mescid-i Haram olayından sonra Suudi televizyonlarında bir kadın sunucu asla görülmemiştir.
Suudi Arabistan, bundan sonraki 40 yıl boyunda aşırı muhafazakâr bir çizgiye sahip olmayı sürdürmüştür.
Veliaht Prens Muhammed bin Salman, Mart 2018’de verdiği bir mülakatta, “1979’a kadar biz de diğer Körfez ülkeleri gibi normal bir hayat sürüyorduk, kadınlar araba kullanıyordu, sinemaya gidiliyordu” diyordu.
0 Yorum