Arnold Reisman seçkin bir Amerikalı bilim adamı ve yazardır. 2011 yılında hayata gözlerini kapatmadan iki yıl önce son kitabı “Shoah: Türkiye, ABD ve İngiltere”yi yayınlanmıştır.
Reisman, birçoğu, tarihçiler tarafından incelenmemiş olan çok sayıda arşiv belgesi ve tanıklığı inceleyerek, “ilgili literatürde yarım asırdan fazla süredir devam eden paradigmayı değiştirmeye yardımcı olacak tarihin gözden kaçan bir kısmına” ışık tutmuştur.
Reismana göre Türkiye, Shoah (Yahudi Soykırımı) sırasında Yahudi insanların hayatını kurtarmak için ABD ve İngiltere’den çok daha fazlasını yapmıştır.
Reisman, sistematik bir şekilde, Alman işgali altındaki bazı ülkelerdeki Türk diplomatlarının ve konsoloslarının Yahudiler adına mücadele etmek için diplomatik statülerini nasıl kullandıklarına dair belgelenmiş kanıtlar sunmuştur.
Reisman kitabında, “Örtülü tehditlere rağmen, Türkiye Nazi’lerin Yahudileri imha için Doğu Avrupa’ya sınır dışı etme baskısını sürekli reddetti” ve aynı zamanda “Avrupalı Yahudilerin Holokost’tan kaçmasına yardım etmeye devam etti.” der.
Reisman şöyle devam ediyor:
“Altı milyon Yahudi Naziler tarafından imha edilirken, Fransa’dan yaklaşık 15.000 Türk Yahudi’nin kurtarılması ve Doğu Avrupa’dan yaklaşık 20.000 Yahudi’nin kurtarılması nispeten önemsiz sayılabilir. Kurtarılanlara ve çocuklarına sorun bir de. Türkiye’nin tutumu, beş yüzyıldan uzun süredir olduğu gibi, Türklerin ve Yahudilerin büyük kriz dönemlerinde birbirlerine yardım etmeye devam ettiklerini gösterdi. ”
“Fransa, Türk diplomatların Yahudileri kurtarmak için çalıştığı ülkelerden biriydi. II. Dünya Savaşı’nın başında Fransa’da yaşayan 300.000 Yahudi’nin yaklaşık 10.000’i Türkiye kökenli Yahudilerdi. O sırada Fransa’da görev yapan Türk diplomatlar çalışma saatlerinin çoğunu Yahudilere adadı. Binlerce Yahudi’ye vatandaşlık kartı ve pasaport gibi resmi belgeler sağladılar ve böylece hayatlarını kurtardılar.
“Behiç Erkin, Fransa Nazi işgali altındayken Türkiye’nin Paris büyükelçisiydi. Nazilerin Yahudileri katletmesini önlemek için onlara mülklerinin, evlerinin ve işletmelerinin Türklere ait olduğunu söyleyen belgeler verdi. Bu şekilde birçok hayat kurtardı. ”
Reisman ayrıca, 1941’den 1944’e kadar Türkiye Başkonsolosluğu yapan Necdet Kent’in (Muhtar Kent’in babası) cesaretini de övüyor. Necdet Kent büyük bir kişisel risk alarak Nazi toplama kampına giden bir trenden 80 Yahudiyi kurtarır.
Reisman kitabında şöyle devam ediyor:
“Bir gün konsolosluğa bir adam geldi ve Kent’e Türk Yahudilerinin Alman askerler tarafında toplandığını ve trene bindirildiğini söyledi. Kent, hemen tren istasyonuna gitti, cesurca Alman gardiyanlara yaklaştı ve bu Türk vatandaşlarının serbest bırakılmasını istedi. Gardiyanlar uymayı reddettiğinde, vagona bindi. Bir Alman subayı gitmesini emretti, ancak Kent Türk vatandaşlarını almadan vagonu terk etmeyeceğini söyledi. Gardiyan öfkeyle Kent’e onlarla gidebileceğini söyledi ve vagon kapısını kapattı. Üç saatlik aşırı soğuk ve pis havanın ardından tren bir sonraki istasyona geldi. Muhtemelen skandala dönüşecek uluslararası bir olayın hızla dağılması gerektiğini fark eden bir Alman subay, vagonun kapısını açıp bolca özür diledi. Kent’in vagondaki tüm insanları alarak ayrılmasına izin verdi. Hem de Türk vatandaşı olup olmadıklarını kontrol etmeden. Kent Marsilya’daki ofisini aradı ve tüm insanları almak ve Marsilya’ya gitmek için minibüslerin gönderilmesini emretti. ”
Reisman, ayrıca Türkiye’nin Yahudileri kurtarmadaki rolünün II. Dünya Savaşı başlamadan çok daha önce başladığına dikkat çekiyor ve şöyle açıklıyor:
“1933’te, çeşitli bilimsel disiplinlere ve mesleklere öncü katkılar sağlayan Almanya’dan seçilmiş bir grup bilim insanı, Türkiye’ye sığınmak zorunda kalarak Türkiye’nin üniversite sistemini ve yeni Türk devletinin tüm altyapısını değiştirmeye yardımcı oldu. Türkiye’nin zulüm gören Yahudi akademisyenlere verdiği davet, 190’dan fazla insanın hayatını kurtardı. Albert Einstein’ın 17 Eylül 1933’te Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye yazdığı mektup önemli rol oynadı. Einstein, Türkiye Başbakanı’na ‘Almanya’dan kırk profesör ve doktorun Türkiye’deki bilimsel çalışmalarına ve tıbbi çalışmalarına devam etmelerine’ izin vermesi için adeta yalvardı.”
Reisman ayrıca 1943’te Türkiye’nin Yunanistan’daki Yahudilere de yardım etmeye çalıştığını söylüyor. Reisman bunu şöyle ifade ediyor:
“Atina, Selanik ve Gümülcine’deki Türk konsolosları ile Midilli ve Rodos adalarındaki Türk konsolosları, Türk konsoloslarının Fransa’da yaptığı gibi yardım sağlamışlardı. Yahudileri Türkiye’de güvenliğe taşımak için tekneler organize ettiler ve Türk Yahudilerine zulüm ve imhadan muaf olmaları için Almanlara müdahale ettiler. Bunun en istisnai örneği Rodos’taki Konsolos Selahattin Ülkümen’dir. Nazilere, adadaki Türk Yahudilerin hayatlarını korumaları için baskı yaptı ve ardından konsolosluğu bombalandıktan ve hamile eşi Almanlar tarafından öldürüldükten sonra Naziler tarafından hapsedildi.”
Vicdan tarihine isimlerini altın harflerle yazdıran bu insanlara şükranlarımızı sunuyoruz.
0 Yorum